Bu sefer kargaşa olan bazı önemli kavramlardan bahsetmek istedim. Kargaşa derken, etnik köken tartışmaları ve buna bağlı olan resmi dil konusu başta olmak üzere, Türkçe’mizin yabancı sözcüklerden arındırılması ve orijinal bir dil olması için verilen uğraşlar gibi kargaşalardan bahsediyorum. Aklımız ne kadar çok yalın düşünceden ve samimiyetten uzaklaşırsa, o zaman akıl kargaşası çıkar. Buna da kargaşa diyebiliriz öyle değil mi? Sanırım fikirlerdeki kargaşaları halletmek medeni olan biz insanlar için daha önemli. Ben de farklı bir bakış açısı getirmek isterim. DİL: Düşüncelerimizi, kendimize?! ve başkalarına anlatmanın bir biçimidir. Unutmayın bunun gibi başka biçimler de olabilir, bir düşünün duyularımızdan biri az ya da fazla olsaydı kendimizi ifade edişimiz nasıl değişirdi; rahatça uzun uzun hayal kurun birkaç dakika…. Peki düşüncelerimi anlatma aracım bozuksa (ben bozuyorum, kullanamıyorum veya kendi eksiklikleri var farketmez) ben kendimi nasıl ifade edebilirim? Cevap ne kadar açık değil mi: Dilim bozuksa kendimi doğru ifade edemem, aklımdakileri, olmadığı, olmadıkları gibi ya da eksik tarif ederim. Peki böyle olunca neler olur biliyor musunuz? Mesela en kötüsü şunlar olur: İletişim kurduğumuz insan ya da obje amaç değiştirir. Pusulasını kaybeder. İnsanlar yanlış kararlar verirler. Toplumların hedefleri farklılaşır, ailelerin değerleri yer değiştirir, çocuğun hayata bakış açısı bozulur; daha farklı örneklerle benzer kayıpları göstermek mümkün. Bu yüzden sadece dilimize “sahip çıkmak” ifadesini kullanmayıp bunu biraz açacağım. Saymak bir şeyin var olduğunu kabul etmek, değer biçmek ve onun gerçekliğini ve taşıdığı nitelikleri özgür kılmak demektir. Değer bilen her insan gibi biz de çevremizdeki soyut ve somut bazı kavramları aslında sayarız saymaktayızdır ve onlara bu sayışımızdan ötürü saygı duyar ve saygılı davranırız. İşte aynı birçok varlığa özgürlüklerini teslim ettiğimiz gibi anadilimize de saygı duymalıyız. Peki onu özgür kılmak için ne yapabiliriz? Dilin bozuşmaması için kesinlikle sık ve etkin biçimde kullanılması ve uzmanların bu konuda dili geliştirmeye katkıda bulunması gerekiyor. Maalesef günümüzün dünyasında gelişmeyen bir dil, varlığı konusunda ciddi endişeler duyulması gereken bir dildir. Şimdi biraz yanlış olduğunu düşündüğüm bazı olguları ve birey olarak yapmamız gerekenleri kendi bakış açımdan açıklamaya çalışayım. 1-Sözlüklerin doğru çalışması ve başvurulması: Sözlüklerin ulaşılabilir olmaları ve aynı tarifi yapmaları gerekmekte. Bilmediğimiz kavramlarda, tanıdıktan ve kulaktan duymanın dışında o şeyi sözlüklerden araştırıp incelemek daha doğru bir davranış bizler için. Kavramı bilenlerin, dili çok iyi kullanarak bildiklerini çok iyi söze ve sözlüğe aktarması, yani kelimenin anlamının çok iyi tarif edilmesi gerekiyor. Çünkü eğer anlamlar, kavramlar daha önce tarif edilmişse neden onu yanlış kullanalım ki? Doğrusu varken çarpıtmaya çalışmak, hem bilgi bilinç seviyesi arttığında, hem de sözlüğe başvuru sayısı arttığında giderek azalacaktır. 2-Yabancı dildeki ifadelerin (kelime, kısaltma, kavram, simge) anadilimizle karışık kullanılmaması: Her iki dilde birlikte ifade etmek ya da yabancı dilde ifade etmek yerine (ki bazen bu çok zor olabiliyor) Türkçe olarak ama daha uzun cümleler kullanarak ifade etmeyi tercih edelim. Ayrıca Türkçe kısa karşılığının üretilmeye çalışılması da bir çözüm olabilir diye düşünüyorum. Bu konuda akademik olarak ve sivil toplum kurumlarında çalışmalar yapılmakta ancak ben bu çalışmaların yeterli olmadığını düşünenlerdenim. Çünkü yeni bulunan öztürkçe olarak açıklanan kelimlerden, ahize:”almaç”, faks: “belge geçer”, tenis: “alan topu” gibi olanlarda kavramı akılda açıklamak için yetersiz detaylılıktan kaynaklanan işlevsel bozukluk var. Bir diğer örnek de komik olmakla beraber otobüs : “oturgaçlı götürgeç”; bu tip çalışmalarda da yine alay konusu olmuş ve bu örnekteki gibi kelimeyi çok uzatmadan dolayı bozukluk yaratan uygulamalar var. Belki de işlevsel olmayan ve günlük lisanda kullanması kolay olmayan sözcükler için yeniden, kullanımda yayılabilmesi için buna uygun olarak edebi metinler, ders kitapları vb. organları denetleyen kuruluş ve çalışmaların arttırılması gerekiyor. 3-Başka dillerin veya dilimize ait biçimlerin (ağız ve lehçelerin direkt) etkilerine dikkat etmek: Dikkatinizi bir de şuraya çekmek isterim; yabancı dilleri kullanırken de bugün bazı tercihlerimiz var. İngilizce, Almanca gibi diller çok yaygın olarak kullanılıyor. Üretim ve ekonomide çok ilerlemiş toplumlarca kullanıldığı ve dilimizin belki fonetiğine yakın olduğu için daha fazla bilinen başka diller de mevcut ve olmaya devam edebilir. Dolayısıyla yukarıda bahsettiğim karışık kullanım durumlarında daha fazla örneğini gördüklerimizin başında İngilizce geliyor. Bunun dışında dilimizle karıştırmayı alışkanlık haline getirdiğimiz başka dillere ve unsurlara karşı da uyanık olmalıyız (Fransızca, Arapça, Farsça, Lehçeler, Ağızlar,- bazen lehçeler ve ağızlar anadili bozuşturabilmektedir-). Ağız ve lehçeler dildeki biçimleri ifade ediyor. Aslında biçimler, dillerin zenginlikleridir; ta ki o dilin işlevini yanlış şekilde veya yanlış amaçlar için değiştirene kadar. Aslında anadil dediğimizde hepimiz için anlaşılır ve tek olan, kuralları ve biçimi belirli bir dil yapısından bahsediyorum. Bir ülkede tabi ki insanlar farklı diller konuşabilir ancak tabi ki anadil demek esas kullanılan, tercih edilen ve işlevsel dil demektir. Ne kadar şanslıyız ki nüfusumuzun çoğunun konuştuğu ve anlaştığı resmi dilimiz işlevsel olan ve aynı zamanda tercih edilen kendine has Türkçe’dir. 4-Bilgisayar terminolojisi ya da teknolojik araçlardaki birtakım Türkçe olmayan ifadelerin yaygın olarak kullanılmaması (yazılım, web sitesi, kısaltmalar, semboller): Bunun biraz zaman kazanma ve tembellikten kaynaklanabildiğini görüyorum günümüzde. Hal buki, bunlar alışkanlık haline gelirse bazı zararları olabilir. Bilgisayarda yazışırken, “gülen surat sembolü” kullanmak: Bir duygumuzu konuşarak kullanma becerimizi köreltebilir. Terimleri yerli yerince kullanmamak da dikkat edilmesi gereken bir husus. Örneğin “google’da arama yap” demek için bunu şöyle tercüme etmeyeceğiz tabi ki “gözlükten arasana”. Çoğu insan şu anda bu yanlışı yapmaz belki ama benzerleri, yapıldığında gelecek için çok fazla yanlış barındırıyor. Çocuğunuz size “gözlükten ara baba!” derse onu anlamakta güçlük çekeceğiniz gibi değiştirme fırsatınız da olmayabilir… Teknoloji kolay ve sindirilmeden edinildiğinde çok tehlikeli bir alışkanlıktır. Not: Bugüne kadar bana geri dönüşleriniz için çok teşekkür ederim, bu yazımdaki anlam bozukluklarını, cümle düşüklüklerini, eksikleri, imla hatalarını ve yaptığım yanlışları bana hatırlatanlarınız dilimize saygınlığını teslim edenlerdir. Yolunuz açık olsun! Sloganlar: DİLİN BOZUŞMASINA KARŞI UYANIK OLUN VE BU OLAYA BİR DAVRANIŞ GELİŞTİRİN. SÖZLÜĞE BAŞVURUN. İKİ ÖZGÜN ANADİLİ AYNI İFADE İÇİNDE KULLANMAMAYA ÖZEN GÖSTERİN YAZIM DİLİ YERİNE KULLANDIĞINIZ TEKNOLOJİK SEMBOLLERİ VEYA KÜLTÜREL BİÇİMLERİ DİLİN NİTELİĞİNE UYGUN HALE GETİRİN, DİLLEŞTİRMEYİN.
Bir yanıt yazın